Sayın Yörük, Samimiyetle Söyleyiniz! - Hikmet Sofu

Perşembe, Nisan 29, 2010

Egemen Millet'in Sesi gazetesinden iktibastır.

Sayın Rıfat Yörük,

"Edibali, Tantan ve "Derin Mücadeleciler" adlı, 29 Mart 2010 tarihli, ağır iftiralarla dolu, sonu nasihatle(?!) biten yazınızı(?!) 15 Nisan'da okudum.

Yazınızın(!?) bana hatırlattıklarından sadece bir kaçını size yönlendiriyorum:

Gurbetten Sılaya Göç Edenler - Rıfat YÖRÜK

Çarşamba, Nisan 28, 2010

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?

...

Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun !
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

Necip Fazıl KISAKÜREK

60’lı, 70’li, yıllardı. Hepimiz için zor zamanlardı. Ülkemiz kuzeyden ve batıdan gelen şiddetli fırtınalarla sarsılıyordu. Kardeş kardeşe düşmüş, gözleri kan bürümüştü. Bizler de henüz 18’li, 20’li yaşlarda gencecik filizlerdik. Gücümüz az, sayımız az, tecrübemiz azdı. Fakat ızdırabımız büyüktü. Birikimi ve misyonu büyük bir milletin köleleştirilmesine karşı baş kaldırmış asil yüzlerdik. Anadolu’nun dört bir yanından harekete geçmiş ve Allah’ın lütfu sayesinde buluşup kardeş olmuştuk.

"35 yıldır unutamadığım o çorbanın sırrı" - Rıfat YÖRÜK

Pazartesi, Nisan 26, 2010

HaberTaraf.com'dan iktibastır.

Yıl 1975, İzmir. Soğuk bir kış günü Bornova Merkez Camii’nin biraz üstünde, dere boyunda bulunan Yeniden Milli Mücadeleci arkadaşlarımızın kaldığı mütevazı bekar evindeyiz. Yeni alındığımız haftalık “kültür çalışması” için bir grup yeni üniversiteliyle birlikte buradayız. Diş Hekimliğinde okuyan ve daha sonraları kalabalık bir grubun saldırısına uğrayarak İzmir’i terk etmek zorunda kalan fedakar Mehmet abimizin yönetimindeki çalışmaya başlamadan önce bize bugün adını tam olarak hatırlayamadığım sıcak bir çorba ikram ediyorlar. Hiçbir zaman bekar evlerinde kalmamış, her daim ailesinin yanında bulunmuş, üniversite tahsilini kızkardeşiyle birlikte aynı evdeyken bitirmiş “rahat ve şanslı” biri olarak, bu sade çorbanın lezzeti ve güzelliği karşısında eziliyor, aradan tam 35 yıl geçmesine rağmen hala unutamıyorum.

Dilerseniz, sofrada başka bir yemek olmamasına rağmen karnımızı doyuran, üstelik maharetli bir hanımın değil bekar bir üniversiteli “kardeş”imizin elinden çıkan o bereketli çorbanın izini sürelim, tarihi sırrını öğrenelim.

Kültür ve Sanat Dergiciliğinde Mücadeleci Bir Mektep: Pınar Dergisi

Pazar, Nisan 04, 2010

Yaklaşık bir sene önce Serkan Kardeşimiz sormuştu...


Ah Pınar dergisi,
Kutlu davanın, sanat damarı...
Neredesin???

Bu çağrıya kulak vermemek mümkün mü? Pınarımızı bir kez daha hatırlayalım!





Son Yorumlar

İman Et
Mücadele Et
Zafer Senindir!
Zafer Hakkın
ve Hakk'a inananlarındır!
Kopyalama hakları: GNU, GÖBL.