Aykut Edibali’nin liderliğini yaptığı ve 1967-1980 yılları arasında etkin olan ‘Yeniden Milli Mücadele Hareketi’nin kurucularından İrfan Küçükköy bu hareketi ‘Bir Uyanışın Anatomisi’ ismiyle kitaplaştırdı. Küçükköy’ün ‘Bir milli uyanış hareketi’ olarak tanımladığı ‘Mücadeleciler’ masonlara karşı aldığı tavırla da biliniyordu. 12 Eylül hareketinden sonra dağılmalarına ve ‘birileri’ tarafından kara listeye alınmalarına rağmen mensupları Türkiye’nin resmi ve sivil kurum ve kuruluşlarında üst düzey görevlerle karşımıza çıktılar. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ten Milliyet gazetesi yazarı Taha Ayol’a kadar pek çok seçkin mücadeleci kökenli politikacı ve aydın var. Biz de Türkiye’nin belli bir dönemine damgasını vuran ve hala etkisini sürdüren bu hareketin önde gelen isimlerinden Araştırma ve Kültür Vakfı Ankara Şube Başkanı Mehmet Özutku ile ‘Mücadeleciliği’konuştuk.
- ‘Yeniden Milli Mücadele’ neyi ifade ediyor ve nasıl doğdu?
-Ülkenin üç asırdır içinde bulunduğu kültür erozyonu her aklı başında insanı çareler aramaya sevk etmiştir. Biz de gençliğimizden itibaren ülkenin meseleleri üzerinde bir gurup arkadaş düşünmeye başladık. 50’lerin sonunda… Bu dostluk daha sonra bir harekete dönüştü. Bizim Aykut Edibali ve Yavuz Aslan Argun’la orta okul-lise çağlarından itibaren arkadaşlığımız vardı. 68’de Afyon’da teşkilatın Afyon sancağı açılışı dolayısıyla aktif olarak harekete katıldım.
- Ne tür faaliyetleriniz vardı?
-Kültür çalışmaları yapıyorduk.
- Hedefiniz neydi?
-Milli devletti. Dış baskılardan azade, sömürüden uzak, içeride birbiriyle uyumlu, bir millet. Hedef, ülkenin içinde bulunduğu meselelerden kurtuluşu sağlayacak bir kadronun oluşmasıydı. Bugün bir milli mücadele hareketine dünkünden daha çok ihtiyaç var.
- Milli Mücadele Hareketi dini bir hareket miydi?
Tabii temel kimliğimiz İslam. Bu kimliği hayata nasıl yansıtabiliriz, bugünün meselelerine, bu kimliğimizle nasıl çözüm üretebilirizin derdindeydik.
- Ne tür kitaplar okunuyordu?
-Okuduğumuz temel kitap, Kur’an-ı Kerim’di. Siyer vardı bir de. Daha sonra kendi yayınevimizin yayınladığı Kadroların Vazifeleri gibi temel düşüncelerimizi oluşturan kitaplar vardı. ‘Kavgam’ falan yoktu onu merak ediyorsanız.
- Bir ihtilal düşüncesi var mıydı?
-İhtilal falan da yoktu kafamızda. Ülkenin meselelerini çözebilecek insanlar yetiştirmekti derdimiz.
- Lideri nasıl belirlediniz?
-Başlangıçta çalışmalar fevkalade disipline idi. Ve lider düşünceydi, inançtı. Lider bu inançlara uyduğu sürece muteberdi. Bu düşüncelerle Aykut Edibali lider olarak seçildi.
- Mensubu az ama etkisi büyük bir hareketti… (site notu: 75-76 senesinde dağılmaya başlamadan önce mensubu az bir hareket değil, kitlesel bir harekettir)
-Halka intikal etmiş bir hareket olduğu için böyleydi. İçerdeki eğitim faaliyetleri belli bir süre sonra dışarıya da açıldı. Bu suretle biz de kendimizi test etmiş olduk. Gerek politikada, gerek edebiyatta gerekse sosyal hayatta düşüncelerimiz, projelerimiz çok büyük rağbet gördü. ‘Yeniden Milli Mücadele’, ‘Gerçek’ ve ‘Pınar’ dergileri birbirini takip etti. Her hafta gündemi tayin eden bir baş yazı vardı. Ayrıca Türkiye ve dünyadaki politik, ekonomik ve sosyal gelişmelerin analizi yapılıyordu. Bu ülkenin meselelerine samimiyetle çözüm aranıyordu.
- Peki böyle samimi bir harekette sonradan niye bölünmeler söz konusu oldu?
-Dışarıya açılan hareketlerin zaman içinde bir takım zaaflara düçar olması mukadderdir. Bizim Çanakkale için bir tespitimiz vardır: Büyük bir cesaret, büyük bir fedakarlık ve çok büyük bir zaferdir ama liderliği çok zayıf bir zaferdir. Ben bizim hareketimizi de buna benzetiyorum. Yani liderlik çok zayıf kalmıştır, zayıf kaldığı için taşıyamamıştır kitleyi.
- Bu bölünme sürecinde neler yaşandı?
-Başlangıçta lider inançtır, fikirdir, idealdir diye yola çıkanlar sonradan liderin söylediği her şey doğrudur noktasına geldiler. Onun için de ayağı topallaya başladı. Tabii böyle davrananlarla bundan rahatsız olanlar arasında bir sürtüşme de başlamış oldu.
- Ayrılığın fikri bir temeli yok muydu yani?
-Tabanın eğitimi ve sorumlulukları karşılanamadı. 1971’den sonra hareket kendisini tekrarlamaya başladı. Fikir üretimi durdu, o dönemde aşağıdan ikazlar yapıldı ama bu ikazlar dikkate alınmadı. Aslında düşüncede bir farlılık yoktu, fark metottaydı. Liderin söylediği tek doğrudur çizgisinde olanlar devam etti. Biz de bu dönemde, 77-78 yıllarında hareketten koptuk.
- Devletin milli mücadele hareketini kullandığı yönündeki iddialara ne diyorsunuz?
-Bizim takip ettiğimiz politika ile Amerika’nın veya Türk devletinin takip ettiği politikalar arasında uyuşan noktalar vardı. Mesela, Amerika da anti komünistti, biz de öyleydik. Türk devleti anti kapitalist, anti Siyonist, milli değerlere bağlı bir devletti, biz de böyleydik. Biri beni kullandı paranoyasından kurtulmalıyız. Benim de işime geldiği için beraberdik. ABD’nin desteğini ve Türk devletinin desteğini almak benim işime geliyordu, benim desteğim almak da onların işine geliyordu.
- Bugün de böyle mi düşünüyorsunuz?
-Evet, her şeyden önce ben kendime güveniyorum. Biz dün daha çok anticilikle uğraştık. Bu hataydı, oysa nasıl tez olabiliriz bunu düşünmemiz gerekiyor. Birileriyle bir araya ya da karşı karşıya gelmekten korkmamızın temel nedeni tezimizin olmaması. Bizim günümüz meselelerine çözüm önerebilecek insanlara ihtiyacımız var.
- Hareketin finansmanıyla ilgili çeşitli iddialar da oldu. Hareketi İngilizlerin, Siyonistlerin finanse ettiğinden söz edildi…
-Bir söyleminiz, bir davranışınız filan şahsa benzeyebilir, ama bu sizin o şahıs olduğunuzu yada o şahıs tarafından desteklendiğinizi göstermez. Hareket, harekete gönül veren insanların fedakarlıklarıyla finanse edildi. Benim hanımım bileziklerini koymuştur. Ben aldığım maaşın eve yetecek kısmını ayırmış, ötesini faaliyetler için kullanmışımdır. Bütün arkadaşlarımız böyleydi.
- O dönemde Aykut Bey’in bu insanlardan toplanan paraları ‘iç ettiği’ söylentileri de gündeme geldi…
-Evet bu tür çirkin iddialar ortaya atıldı. Biz şunu söylüyorduk; bu hareketi para için, pul için, mevki ve makam için baltalamayalım, bu hareket, gerçekten Allah rızası için bir araya gelmiş insanlar topluluğudur, para istiyorsanız para buluruz, mevki istiyorsanız mevki de buluruz, yeter ki bu dostluğa bu arkadaşlığa, bu davaya kıymayın. Mesele para meselesi değildi. Genel merkez benim dediğim tek doğrudur anlayışındaydı, asıl mesele buydu. Bu tarz uygulamalardan sonra kopmalar başladı zaten. Yoksa parasal, maddesel meseleler konuşuluyordu ama çok önemli konular değildi. Yalnız liderleri itham etmek yanlış, hepimiz bu işte mesulüz ve vebaldeyiz. Kendimizi ak kaşık gibi kenara çıkarıp sadece iki, üç kişiyi günah keçisi ilan etmek yanlıştır.
- Peki Milli Mücadele Hareketi’nin en büyük yanlışı neydi?
-İstişare mekanizması zayıftı. Bu mekanizma Anadolu’da yürüyor ama İstanbul’da çökmüş. Savrulduğumuz 78’e kadar bundan bizim haberimiz yoktu. Lider kendi çevresinden uzaklaştı. Temel yanlışımız buydu.
- Dağılmış bir hareketin kadroları Türkiye’nin en önemli yerlerinde etkin görevlerdeler. Bu nasıl bir hareket ki, dağıldıktan sonra bile neredeyse ülkeyi yönetiyor?
-Bu bir kadro hareketi. Ülkenin içinde bulunduğu kültürel, siyasal, sosyal, askeri badireden nasıl kurutuluruz üzerine kafa yormuş, seçkin beyinlerden oluşan bir kadro hareketi. Türkiye’nin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında söz sahibi konumuna gelen insanların olması böyle bir hareketin sonuncunda gayet doğaldır. Ayrıca hareket dağılmış olsa da mensuplarının idealleri, aşkları sönmüş değil. Bu ülkenin dertleri oldukça dünkü milli mücadelecilerin her biri bu dertle dertlenip bu ateşi içinde taşıyacaktır.
- Ben de bunu sormak istiyordum, bu insanların aralarındaki bağ hala kopmuş değil, nasıl başarıyorsunuz bunu?
-Mesela bizim bir vakfımız var; Araştırma ve Kültür Vakfı. Bu vakfın temel hedefi dünkü dargınlıkları ortadan kaldırmak, arkadaşlarımızı yeniden bir araya getirmek.
- Yeni bir örgütlenme mi başlıyor?
-Bir örgütlenme tarzında değil. Tamamen insani. Bu çatı altında toplanan insanlar yeni bir gayretle yeni bir çalışmanın içine giriyor.
- Peki Aykut Edibali ile de bir araya gelmeye açık mısınız?
-Bizim davetimiz herkese açıktır. Ama yeni kimliklerimizle, yeni kazanımlarımızla birbirimizi kabullenmek şartıyla. Yeniden Milli Mücadele Hareketi üzerine düşen tarihi görevi ifa etti. Türkiye’nin aydın ihanetiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde sözünü ettiğimiz pek çok insanın yetişmesine vesile oldu. Cesaret edilemeyen pek çok şeyi söyledi ve tarihe mal oldu.
- Cemil Çiçek’i nasıl görüyorsunuz?
-Cemil Çiçek sevdiğimiz ve değerli bir arkadaşımız. Cemil Çiçek’in aleyhinde söylenebilecek çok az, ama lehinde söylenebilecek çok şey vardır, elbette insanız ve hatalarımız var.
- Aleyhine söylenebilecek şeylerden biri AK Parti trenine son dakikada binmesi olabilir mi?
-AK Parti zaten son anda kalkan bir tren. Cemil Çiçek de kalkarken kaptığı en önemli değerlerden biridir.
- AK Parti içinde de ‘Bu mücadeleciler her yerde karşımıza çıkıyorlar kardeşim’ yakınmasının olduğunu duyuyoruz…
-Biz içi dışı bir olan insanlarız. Bu nedenle bizim dostluğumuza güvensinler, düşmanlığımızdan da korksunlar. Çünkü biz Allah için dost oluruz, Allah için düşman oluruz. Aynı hedef için koşan insanların birbirlerinin hızından rahatsız olmasının hiçbir anlamı yok. Biri beni geçebiliyorsa geçsin. Bizi geçebilen insanlara ihtiyacımız var. Birbirimizi sevebilmeliyiz, temel mesele bu. Birbirimize karşı gayet açık olmalıyız, bizim kafamızın arkasında başka bir niyet yok. Ne söylüyorsak hayatımızda da o var. Müslümanlar birbirlerine paranoyak yaklaşmaktan artık kurtulsun.
YENİDEN MİLLİ MÜCADELE KÖKENLİ ÜNLÜ SİMALAR
Aykut Edibali, Yavuz Aslan Argun, Melih Gökçek, Necmettin Erişen, Cemil Çiçek, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Halil Şıvgın, Mustafa Ruhi Şirin, Haşim Vatandaş, Prof. Dr. Zeki Ceyhan, Atila Yayla, Ali Müfit Gürtuna, Ahmet Taşgetiren, Gaffar Yakın, Mehmet Akif Ak, Cevat Özkaya, Dr. Necmettin Turinay, Hacı Ali Bozdam,İrfan Küçükköy, Doç. Dr. Mustafa Aydın, Galip Demirel, Ömer Vehbi Hatipoğlu, Ömer Ziya, Belviranlı, Rifat Yörük, Mehmet Taşdiken, Mehmet Çiçek, Recep Vidin, Hüseyin Gülerce, Kemal Yaman, Özcan Palut, Kadir Demir, Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan Burhan Özfatura, Recep Kırış, Taha Akyol.