"35 yıldır unutamadığım o çorbanın sırrı" - Rıfat YÖRÜK
Pazartesi, Nisan 26, 2010
HaberTaraf.com'dan iktibastır.
Yıl 1975, İzmir. Soğuk bir kış günü Bornova Merkez Camii’nin biraz üstünde, dere boyunda bulunan Yeniden Milli Mücadeleci arkadaşlarımızın kaldığı mütevazı bekar evindeyiz. Yeni alındığımız haftalık “kültür çalışması” için bir grup yeni üniversiteliyle birlikte buradayız. Diş Hekimliğinde okuyan ve daha sonraları kalabalık bir grubun saldırısına uğrayarak İzmir’i terk etmek zorunda kalan fedakar Mehmet abimizin yönetimindeki çalışmaya başlamadan önce bize bugün adını tam olarak hatırlayamadığım sıcak bir çorba ikram ediyorlar. Hiçbir zaman bekar evlerinde kalmamış, her daim ailesinin yanında bulunmuş, üniversite tahsilini kızkardeşiyle birlikte aynı evdeyken bitirmiş “rahat ve şanslı” biri olarak, bu sade çorbanın lezzeti ve güzelliği karşısında eziliyor, aradan tam 35 yıl geçmesine rağmen hala unutamıyorum.
Dilerseniz, sofrada başka bir yemek olmamasına rağmen karnımızı doyuran, üstelik maharetli bir hanımın değil bekar bir üniversiteli “kardeş”imizin elinden çıkan o bereketli çorbanın izini sürelim, tarihi sırrını öğrenelim.
Anladığım kadarıyla, her güzel çorba içişimde beni 1975’lere götüren o çorbanın sırrı ihlas ve samimiyetindeydi. Çünkü o çorbayı yapanlar da, içenler de, aynı “kaynak”tan beslenen, hayatlarını davalarına adamış samimi “mücadeleci” gençlerdi. Kuranların bazılarının amacı ne olursa olsun, yaşanan örnek fedakarlık ve kardeşlik muhteşem tabloların ortaya çıkmasına yol açmış, “hareket” kısa süre içinde dağılmasına rağmen uzun süredir hala yaşayan bereketli kardeşlikler tesis etmişti.
Van’da yaşadığım güzellik
2007 yılında İller Bankası’nda basın danışmanı olarak çalıştığım dönemde Van’a bir bölge toplantısı için gitmiştik. İlk defa gördüğüm ve uçaktan inerken muhteşem gölüne vurulduğum Van’ı bir an önce gezmek için can atıyordum. İlk gün öğleden sonra kaldığımız otelde ziyaretçilerimin olduğunu söylediler. Resepsiyona indiğimde, oraya geldiğimi duyan beş-altı kişilik bir grup Vanlı “mücadeleci”nin ziyaretime geldiğini sevinçle gördüm. Bir tanesiyle 1983’te Erzincan’da kısa dönem askerlik yaparken tanışmıştık. Diğerlerini hiç tanımıyordum. Kucaklaşıp hemen kaynaştık. Bu arkadaşlarımız kaldığım dört gün süresince her gün beni alıp Van’ın en güzel yerlerini gezdirdiler. Giderken de hediyelerle uğurladılar.
Bu güzelliği yıllar sonra gittiğim birçok il ve ilçede de yaşadım. Nerede tanıdık-tanımadık bir “mücadeleci” varsa bulmaya, eski güzel günlerimizi özlemle yad etmeye çalıştım. Bazen de onlar beni buldular ve bağırlarına bastılar.
Dağılmış bir teşkilat olmasına rağmen bu örnek kardeşliğin çeşitli platformlarda hala yaşadığı hareketin en büyük gücü mensuplarının birbirlerine duydukları bu muhteşem güvenleriydi. Hiç görmedikleri, adını bile duymadıkları bir insana, aynı çatı altında, aynı kültürle yaşamış olmanın verdiği güvenle, üstelik aradan 30-35 yıl geçmesine rağmen sarılabiliyorlar, evlerini, yurtlarını açabiliyorlardı. Günümüzde aynı partide, aynı grupta, aynı cemaatta bulunan insanların bile birbirlerine güvenmediği bu bozuk ortamda hala yaşayan bu örnek kardeşlik gerçekten gözyaşartıcıydı.
Önceki yazıma gelen tepkiler
Sözü geçtiğimiz günlerde yazdığım “Edibali, Tantan ve Derin Mücadeleciler” başlıklı yazıma getirmek istiyorum. Maalesef bu yazımın mesajını tam olarak anlayamayan ve tüm mücadelecileri “derin” olmakla suçladığımı sanan “Millet Partili” bazı arkadaşlar ağır itham ve hakaretlerde bulundular. Neredeyse “tövbe et bre adam! Dinden çıkacaksın” diyeceklerini sandım. O yazımda “samimi mücadeleciler”i, kuruluş ve dağılma aşamasında derin devletle işbirliği yapmış bazı “derin mücadeleciler”den ayırmama rağmen, eğitim aldığı ocağa ihanet eden biri olarak nitelendirildim.
Oysa “tuz-ekmek hakkı” nedir bilen, yetiştiği ocağa ve yetiştirenlere her daim dua eden birisiyim. Bizleri burnumuzu bile kanatmadan bugünlere getirdikleri, verdikleri eğitimle hayata ve ahirete hazırladıkları için büyüklerimize teşekkür etmiş ve bunu birçok ortamda dile getirmişimdir.
Hala görüştüğü ve en güvendiği insanlar “eski mücadeleciler” olan, vefat eden her abimizi, kardeşimizi kuyumcu titizliğiyle listeleyerek gelecek kuşaklara bırakmaya çalışan ve her yıl Ankara’da düzenlenen kardeşlik gecelerinde kısa filmler hazırlayarak bu hareketin tarihini belgelemeye çalışan birisi olarak ihanetle suçlanmak doğrusu insanın çok ağrına gidiyor.
Her şeye rağmen bu hareketin tarihi mutlaka yazılacak arkadaşlar… Doğruları ve yanlışlarıyla Yeniden Milli Mücadele hareketi mutlaka belgelenecek. “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığıyla hareket edenler azınlıkta kalacak. “Yakın tarih, bize en uzak tarih” olmaktan artık çıkacak. İnşallah, “eğrisiyle doğrusuyla bu hareketi yazma ve Allah izin verirse kitaplaştırma” görevine talibim. Göreve talip olan başka yazarlarımızın varlığını da duyuyor ve seviniyorum.
35 yıl önce İzmir’de içtiğim ve hala unutamadığım o çorbanın bereketini, güzelliğini ve sırrını gelecek kuşaklara aktarabilmek için yazmaktan başka çare yok çünkü…
5 yorum:
Sevgili Rıfat kardeş yıllar sonra izini bulmuş olmaktan dolayı çok mutluyum. Mehmet abimizle birlikte Üçler apartmanında aldığımız dersler hala hatırımda. Birgün yolun Uşak'a düşerse sana yine o çorbayı içirmekten büyük mutluluk duyarım. Beni hatırladınmı bilemiyorum ama, Erkan ile birlikte üçümüz bir gruptuk değilmi. Mehmet abimiz nerelerdedir bilemiyorum. O güzel günleri unutmak mümkünmü? Tüm kardeşlerimiz Allaha emanet olsunlar.
O lezzetin kaynağı sendin senin temiz duyguların fakat birgün bir kara büyü gibi üzerinize gelip sizi kafesleyen liberal anlayışların tesir alanına girdiğiniz an çorba artık eski çorba değil çorba artık bedelli içiliyor ama tadıda yok en iyisi siz bir karar verin hamburger mi yoksa tarhana mı buraların tarhanası hala lezzetli ve kardeşlerini bekleyen sofra çok şükür hala mevcut
sanki liberalizmin ötesinde bir ekonomik programınız var:)
batı bulacak sen hayran olup uygulayacaksın oda uygulaya bilirsenniye kendimize güvenmiyoruz yani ya liberal ya kominist olacaksın öyle mi neden hazır reçete bekliyorsun olmuyor işte biz yerli bir çözüm arıyoruz sofrada son mohikanada yer var buyur gel beraber bulalım
Yaşanmış ve yaşanmaya değer olandır bu.
1978 İzmir Bornovadaki evde bir Ramazanda ben de kalmış o güzellikleri yaşamıştım.
Aynısını bugün de yaşıyoruz.
Her an paylaşabiliriz.
Allahımız bir,Kur'anımız bir Vatanımız bir
Milletimiz bir
Liderimiz bir;Rehberimiz bir,
Mürşidimiz bir
Bizi kim ayırabilir ki
TOPLANSIN YÜRÜSÜN EN YİĞİT ERLER
YIKILSIN DUVARLAR YARILSIN ÇEMBER
Mehmet MUTLUOĞLU
Yorum Gönder