Mücadele Birliği - Ahmet Taşgetiren
Pazartesi, Şubat 01, 2010
alıntı yapılan site: Yeni Şafak
Mücadele Birliği 1960 - 70'ler Türkiyesi'nin etkin bir kuruluşu idi. 75'lerden sonra dağılmaya başladı. Bu kuruluşun 2005'lerde de güncellik kazanması dikkat çekici.
1968 - 1978 yılları arasında Mücadele Birliği içinde bulundum. Birliğin Yeniden Milli Mücadele isimli haftalık dergisi ve Bayrak isimli günlük gazetesinin yazıişleri kadrosunda etkin görev yaptım. Pınar isimli kültür ve sanat dergisinde yazılar yazdım, yayınında etkin danışmanlık katkım oldu.
Doğrusu, Mücadele Birliği nev'i şahsına münhasır bir yapılanmaydı. Bünyesine aldığı "gençler", seçkin niteliklere sahipti, ülkenin geleceğinin inşası amacıyla onların yetişmesine de çok ciddi itina edildi. Genç insanların o günün şartlarında böylesine bir basireti hayata geçirmesi gerçekten önemsenecek bir hadisedir.
Bu yapılanma sonra dağıldı. ("Dağıldı" derken, o günkü misyonun o günkü insicam içinde devreden çıktığını belirtmek istiyorum, oralardan yola çıkıp bakıye halinde devam eden bir mevcudiyet hala söz konusu.)
Mücadele Birliği hadisesinin bir özeleştirisinin yapılmasını, benzeri misyonu paylaşan tüm hareketlerin daha sağlıklı gelişmesi için zaruri gördüğümü belirtmeliyim. Bu, bugüne kadar yapılmadı, benzeri oluşumlardaki sancıların özeleştirisi de yapılmadı. Dolayısıyla problemli oluşumlar hayata giriyor, çıkıyor, peşinden ümit kırıklıkları ortalığı kaplıyor.
Mücadele Birliği ile ilgili İrfan Küçükköy imzasıyla bir kitap çıktı. Kitaba ilişkin bazı değerlendirmeler yapıldı. Sanırım kitaba en büyük ilgiyi Yeni Şafak gösterdi. İki yazı da Ankara kaynaklıydı. Birisine "Haber merkezi - Ankara" imza attı (29 nisan), diğerine Ankara Bürosundan Şamil Tayyar... (2 mayıs, en son 9 mayıs) Bu kitapla bağlantılı olmaksızın ve Ak Parti ile ilgili tartışmalar çerçevesinde gündeme gelen boyutunu dışarda bırakırsak, Mücadele Birliği ile ilgili bir değerlendirmeyi de daha önce Mustafa Karaalioğlu yapmıştı. Karaalioğlu'nun değerlendirmesi de Cemil Çiçek'in bir konuşması ile bağlantılıydı.
Yeni Şafak'ta çıkan, özellikle kitapla ilgili son değerlendirmeleri problemli bulduğumu belirtmeliyim. Özellikle Şamil Tayyar'ın "Mücadele Birliği ve derin devlet" başlığını taşıyan yazısı, Mücadele Birliği ile derin devlet arasında bir bağ bulunduğu iddiasını besleyici nitelikte. Vaktiyle Karaalioğlu da Cemil Çiçek'in bu ihtimali akla getiren bir sözünden yola çıkarak benzeri bir temayı işlemişti.
Tabii ki Şamil Tayyar "derin devlet bağlantısı"na, İrfan Küçükköy'ün kitabında yer alan bazı bilgileri kullanarak varıyor. Öncelikle o bilgilerin kitaptaki aktarımının "sorunlu" olduğunu düşünüyorum. Sonra da, o bilgilerden yola çıkarak Mücadele Birliği ile derin devlet arasında Şamil Tayyar'ın ilgi kurmasının, aşırı bir yorum olduğunu düşünüyorum.
Ben kitabı okuduğumda kendi kendime "İrfan Küçükköy, önemli bir isim olmasına rağmen tek başına Mücadele Birliği'nin her şeyini yazamaz. En azından İstanbul ayağında ne olup bittiğine, Ankara'da ne olup bittiğine vakıf olduğunu sanmıyorum." dedim. Kitapta tabii ki İrfan Küçükköy'ün hayatına giren şeyler var, ama Mücadele Birliği ondan ibaret değil.
Doğrusu, ben de tek başıma yazamam Mücadele Birliği'nde olan bitenleri...
En azından, liderliğe yönelttiğim eleştirilerle oradan ayrıldım, onca medya çalışması içinde yer aldım, ve ben, Mücadele Birliği'nin neden dağıldığını gerçek boyutlarıyla bilmiyorum.
Oralarda kimin, nerenin, nasıl etkili olduğunu, bugüne kadar da ikna edici biçimde ortaya koyan olmadı. Mücadele Birliği üzerine bir çalışma yapsam, ilk araştıracağım konu herhalde "Nasıl dağıldı?" sorusu olurdu.
Şunu söyleyebilirim:
Yeniden Milli Mücadele'de, Bayrak'ta "belirleyici" denecek derecede etkin görevlerde bulundum. Dergi ve gazetenin yayınını, yazıişleri kadromuzla, bugün benim içimi zorlayacak bir etkiye muhatab olmadan sürdürdüğümüzü biliyorum. Orada herhangi bir boyutu ile "devlet" yoktu. O harekette yer alan onbinlerce insanın dünyasında da, herhangi bir güdümlenme endişesi mevcut olmadı. (Gazete ve dergideki kimi temalar, bugünün yaklaşımıyla değerlendirilirse yanlış sonuçlara gidilir.)
Ama hareket dağıldı?
Nasıl oldu bu iş?
Liderlikte bir çatlama olduğu kesin. Ama nedir bu çatlamanın sebebi? Ben, liderliğin bir ayağına yönelttiğim eleştirilerden sonra kopmuştum. Ama o ayağın, öteki ayakla bağlarında da derin sorunlar oluşmuştu. İrfan Küçükköy'ün kitabından yola çıkıp "derin devlet" bağlantıları geliştirenler de, o ayağın diyelim kabadayı âlemiyle ilişkilerini malzeme olarak kullanıyorlar. Oysa o ilişkileri de bu tür konularda çok hassas olan bizler, o gün yadırgamamıştık.
Bir hareketin liderliğinin çok ağır bir sorumluluk olduğunu, taşımanın kolay olmadığını biliyorum. Hazreti Ömer "Bir aileden bir kurban yeter" der, oğlunun halife gösterilmesi teklifleri karşısında...
Gecelerin gündüzlerin kaybını göze almak demek liderlik...
Ağır bir nefsi disiplin demek. (Özellikle islami alanda.)
Van'da başı ağrıyan gönül dostunuzun acısını paylaşmak demek.
Ve Türkiye gibi bir ülkede her türlü belaya katlanmaya hazır olmak demek...
Liderlikte ne oldu da çatlama gerçekleşti, sonraları düşünce planında ortaya çıkan savrulmalar neyin nesi idi, bugün kim nerede hangi sürecin sonucu olarak neleri savunuyor, bunlar yıllarını o misyona verenler açısından yeterince bilinmiyor.
Şunu söylemek isterim: Derin devlet bağlantısını, Mücadele Birliği'ni ulvi bir davanın sembolü olarak bilen insanlara kabul ettiremezsiniz. Bu tür değerlendirmeler ciddi tepki görür.
Ama bilinmeyenlerin araştırılması gerekiyor.
Ve her şeyden önce, hakkında, "Bugünlere kadar yaşasaydı, Türkiye için gerçekten diri bir kadro oluşması mümkün olacaktı" görüşü paylaşılan bir hareketin, neden dağıldığının özeleştirisinin yapılması gerekiyor. Bu çerçevede zaman zaman bu konuyu yazmak isterim.
3 yorum:
Sayın Taşgetiren'in mücadele erlerinden olduğunu biliyor ve zamanında yaptıkları hizmetleri saygıdeğer buluyorum. Ama neden dağıldıklarını bilmediğini söylüyorlar. Öyle ise geçmişe dönüp iyi bir kritik yapmalı, vebalin kimde olduğunu dosdoğru ortaya koymalıdırlar ki, kafalardaki istifhamlar aydınlansın. Yoksa hatalarımızı söylemeyene hakkımızı helâl etmiyoruz. biline...Ancak şu iki sözü de söylemeden geçemeyeceğim: "Taş yerinde ağırdır", "Yiğit düştüğü yerden kalkar"
Selamlar, Saygılar
Ahmet Taşgetiren'den, yaptığı hizmetlerden ötürü Allah kendisinden razı olsun...
İnşaallah burada da görmek nasip olur.
yeniden milli mücadeleciler dediler ki"YEMİN ETTİK ALLAH'a,SÖZ VERDİK MİLLET'e,BU İMAN SÖNMEYECEK,DÜŞMEYECEK SANCAKLAR"Sancağın düştüğünü sananlar,ayağını otobüsün penceresinden uzatıp kamyona kaptırınca,otobüs kaza yaptı diye feryat edenlerdir.Hayatına ibadeti hakim hale getirenler için,kalblerinin tasdik ettiği davada itikatta sapma yoksa mesele yok.Üsame bin Zeyd muhteşem peygamberin yolundan gidiyorsa,Hz.Ebu Bekir(r.a.)"kutsal yolda(davada)erlik önemli deyildir"kelam-ı kibarı bu gün niye geçerli olmasın ki.O lider "gömleğimi çıkardım" dememiş se hele.Ahmet Taşgetiren bey,eleştirdiğini söylediğiniz konular malum olmayınca meçhulden bahsettiğiniz izlenimini veriyor.Sahabe İştiyakı Allah aşkını bu kadar basit mi ki "dağılsın"Kanaatimce isteklerin dünyevi yönü ağır basanlar,pusulalarını başka yöne çevirmişler ama,pusulalarını değiştirme gerekçelerini de değiştirmişler.Hani şu meşhur mahkeme kararı varya"falan doğumlu,falan oğlu falanın idamına,delillerin bilahere dosyasına konmasına"gibi geliyor bana
Yorum Gönder