YMM ve TİCARİ SAHADA OLUP BİTENLER
Cuma, Mayıs 14, 2010
YMM gibi büyük bir hareketin, öncüsü olduğu sahalardan biri olan ticaretteki uygulamaların dünü ve bugününe bu yazıda bir bakmak istiyorum. 1970’lerde başlayan bir teşebbüs sahası bu. Öylesine güzel ve göz yaşartıcı olaylarla süslü ki ayrıntıları ortaya çıktığında eminim pek çok genç kardeşimiz bir kez daha bu tablodan gurur ve hüznü birlikte duyacaklardır. Öyle fedakârlık sahneleri vardır ki bu ticari kuruluşlar oluşturulurken onun gururunu o zaman nasıl da coşkuyla hissetmiştik. Tam olarak ifade mümkün değildir ama biraz anlatmaya çalışayım.
1970’lerde hareketimiz mensupları şimdiki gibi iş güç sahibi değil. Çoğumuz sınırlı ve cılız harçlıklarla okumaya çalışan gencecik insanlarız. Ailelerimiz de öyle tüccar, sanayici veya kökten zengin değil; orta halli belki de daha alt tabakadan Anadolu insanları. Esnaf olan, tamirci, terzi, bakkal vb. küçük işyeri sahibi ağabeylerimiz, arkadaşlarımız da tek tük. Üniversitede okurken arkadaşlar arası bir yardımlaşma sandığı kurduk. Parası gelen, o sandığa emanet para verir; bundan parası olmayan veya gelmeyen arkadaşlarımız ödünç alır bir süre böyle idare ederdi. Öylesi bir yokluk ve sıkıntı dönemiydi yani anlattığım yıllar. Şahsen çevremde zengin aileden gelen ve rahat bir öğrencilik yaşayan kimseyi hatırlamıyorum.
İşte bu zor ortamda bile bir teşkilat mensuplarınca ticari işletme kurmanın tarafımızdan yapıldığı görülür. Bu genellikle kitapevleriyle başlayan ve yörelere göre farklılık gösteren iş kollarıydı. Ağırlık kitapevindeydi ve pek çok yerde Gerçek adıyla açılmıştı. Konya’da OTAĞ’dı adı. Ben Erzurum’a gittiğimde bir kitapevi, bir kuru temizleme dükkânı vardı mesela. Bilmediğimiz bir şehirde ilk uğrak yerimizdi kitapevleri. Görmesek de bir şehirde böyle bir işyerimizin olmasından gurur duyardık. Bu birlikte bir eser ortaya koymanın, bu sahada da bir şeyleri başarmanın, yokluğu paylaşırken bile adını, kurallarını doğru dürüst bilmediğimiz bir alanda ayakta kalmanın haklı gururuydu. Çünkü bu hareket mensupları varlıkta değil, yoklukta bir araya gelmiş ve yokluğa kardeşliğin anlatılamayan ancak yaşanınca hissedilen güzelliğini katmış bahtiyar insanlardı.
Küçük şeylerden mutlu olmasını biliyor, milletimiz gülmedikçe bizim de rahat edemeyeceğimize inanıyorduk. Bu hala böyle olduğu içindir ki sızlar vicdanlarımız. Yazılarımda bazı arkadaşlar yanlış anlasa da bu vicdanları kanatan sorumluluk duygusunun vebal korkusu hep ön plandadır. BİR MİLLET IZDIRAP İÇİNDE İNLERKEN ONUN EVLATLARI RAHAT EDEMEZ. Haydi, bu hüküm tepenizde sallanırken rahat edin de ben size o zaman mücadeleci diyeyim!
Neyse konumuza dönecek olursak, kitapçı dükkânlarını öğrenci yurtları izlemeye başladı. Sonra İstanbul Dershaneleri ile dershanecilik faaliyetleri geldi. Sonra sürücü kursu, sonra yerel radyo işletmeciliği… derken faaliyetler çoğaldı, çeşitlendi, zenginleşti. Şimdi dikkat: Biz bunları yaparken ortada, günümüzde bu alanların en güçlü cemaatinin esamesi bile yoktu. Damlalardan dereler, pınarlar oluşturmuş; kendi gazete ve dergilerimizi, kitaplarımızı çıkaran matbaa imkânlarına kavuşmuştuk. O günün şartlarında fevkalâde zor bir iş olan günlük gazetemizi kimselere muhtaç olmadan çıkarabiliyorduk. Arkadaş profilimiz hâlâ öğrenci, genç ve parasız kesim ağırlıklıydı ama dağ gibi yüreklerimiz vardı ve hiçbir engel bizim için aşılmaz değildi. Nitekim Konya’da Otağ kitapevi sade kitapçı olarak kalmadı, zaman içinde bölgenin en büyük dağıtıcısı-toptancısı oldu. Bugünün hesabıyla trilyonluk iç hacmine ulaştı. Öğrenci yurtları hem kardeşlerimize hizmet sunuyor hem de yeni katılımlara vesile oluyordu. O yurtlar sadece barınma yeri değil; bugün bile benzeri olmayan birer kültür merkezi, spor kompleksi ve yetenek akademisiydi. Konya Selçuk Öğrenci Yurdunda kalanlar ne demek istediğimi çok iyi bilirler. Saydığım özellikler maddi imkân bakımından değil ama bir yurdun, bir tesisin nasıl dört dörtlük kullanılabileceğinin en güzel örneklemesiydi.
Hakikaten siyasetin, politika kültürünün hem sağda hem solda bugün konuşulan temellerini, kavramlarını nasıl ilmi bir temele biz oturttuysak ekonomi sahasında da pek çok ilkin de mimarı bizdik.
SONRA NE OLDU? İşte konunun en can alıcı ve hüzün yüklü bölümüne geliyoruz. Bu kuruluşların hemen hemen hiçbiri bugün YOK. Varsa bile etkin bir güçten, sağlam bir mali yapıdan söz edilemez. Mutlaka birkaç arkadaşımız destansı fedakârlığıyla yaşamaya çalışıyorlardır. Kurulduktan sonra şahıslara devredilen-satılan müesseselerin bir kısmı ayakta. Bugün benim bildiğim kadarıyla teşkilatımızın diyeceğimiz bir ticari kuruluşumuz yok. Varsa da ben bilmiyorum. Bilip de yazan kardeşimiz olursa sevinirim.
Şimdi oralardan bu duruma nasıl geldiğimizin bir analizini yapmak istiyorum. Bir gün bu hareketin kapsamlı bir incelemesi yapılırsa konu bu yönüyle de mutlaka ele alınmalıdır. Çünkü YMM bugün bile eşi ve emsali olmayan, içinde olmayanın da inanamayacağı büyüklükte bir destansı harekettir.
1. Ticareti ekonominin kendi kurallarıyla değil, romantik duyguların coşkusuyla yaptık. Kuruluşları "Türk gibi başla" denen şekilde elbirliğiyle oluşturduk. Kolay olmadı elbette ama başardık. Fakat sonrasını da aynı coşkuyla getirmeye kalktık ki hatalar başladı. İşyerlerinin sorumlusu kimdi, ne kazanılıyor, nereye ne harcanıyor, çark nasıl dönüyor... tam olarak bilinemiyordu."Ebe çoktu, öyle olunca da çocuk genelde sakat doğuyor" ve yaşayamıyordu. Bu yerlerde artık orayı bir ekmek kapısı olarak görecek kalıcı elemanlardan ziyade boş zamanlarında yardım eden arkadaşlar çalışıyordu çoğu zaman.
2. Ticari kuruluşları şahıslar üzerine kurup onu daha sonra oranın sahibi yaparak sorumluluğu da vermek yerine BENMERKEZCİ bir yapılanmaya gidildi. Oysa bu daha çok komünist Rusya’da görülen bir yapılanmaydı ve ne sonuç verdiğini 1989’da gördük. Bizdeki KİT’ler de başlangıcı iyi niyetli olsa da sonunda dev bir bataklığa dönüşmüş kuruluşlar olmadı mı? Ben buralarda görev yapan arkadaşlarımıza zinhar kötü bir şey söyleyemem. Ama şahısların, bu işe yetenekli olanların girmesi gereken bir sahada, merkeziyetçi ve her şeyi kontrol anlayışının hüsranını da böylece yaşadık. Bunu ne yazık ki çoğu memur olan ve ticaretle ilgilenmemiş arkadaşlarımız bugün bile anlayamıyorlar.
3. Bu yapılanmanın dışında kendisi ticarete atılan ve her geçen gün iş yoğunluğu arttığı için oraya daha çok emek ve zaman veren kardeşlerimizi de anlayamadık. Bugün pek çoğu sahasında iftihar edilecek başarı ve büyüklüğe ulaşmış bu dev firma sahibi arkadaş ve ağabeylerimizi de dışladık, küstürdük; sonra da bir seçim veya kongre zamanı nasıl yapacağız diye kara kara düşündük. Çünkü romantik duygulara karşı ekonominin reel şartları bir tokat gibi yüzümüze çarpıyordu böyle zamanlarda. Haftalık dergi okumasına gelmedi dedik, küstük; partiye az uğruyor dedik, küstük; zenginleştiler dedik, küstük. Çünkü devletçi, memur ve ekonominin gerçeklerinden uzak kafa yapısıyla bir işyerinin nasıl ayakta kalacağı hiç düşünülmüyordu, düşünülmemişti.
Bugün Fethullah Gülen cemaati, yadsınamaz gücüne ferdi olarak zenginleşmiş mensupları sayesinde ulaşmıştır.
Geçenlerde İlker Başbuğ Paşa, bir sloganın önünde poz verdi. "GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE" Bazıları da şöyle der: "GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ MİLLET" Bunun ikisi de yanlıştır. Doğrusu şudur. "GÜÇLÜ MİLLET, GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ ORDU"
Rusya’nın SSCB zamanında çok güçlü bir ordusu vardı. Vardı da ne oldu? Milleti güçlü olmayınca, ticari kuruluşlar da birer devlet dairesi olunca ne oldu? Ticaret peygamber mesleğidir, meşru yapılanı asla utanılacak bir iş değildir. Zenginlik de sorumluluğu ağır olmakla birlikte utanılacak bir durum değildir. Oysa bizde yönetici iradede, bu işlerle meşgul arkadaşlarımıza hep soğuk durulmuş ve zamanla da adeta dışlanmışlardır.
4. Ekonominin kitabını yazabilirsiniz ama hayatın içinde bir bakkal dükkânı bile çalıştırmamışsanız ortaya bu hazin tablonun çıkması kaçınılmazdır. Bizim teşkilat olarak bu noktadaki bakışımız Cumhuriyeti kuran memurlar gibi, ticari hayata karşı hep mesafeli ve soğuk olmuştur. Bakış böyle olup çalışanlara kendi işyerini açma fırsatı tanınmayınca “oğlan yemş oyuna gitmiş, çoban yemiş koyuna gitmiş”tir. Bu deyimdeki “yemek” fiilini kötü yönetim anlamında kullandığım da bilinmelidir.
BUGÜNKÜ DURUM
Bugün Allah’a şükür, ticari faaliyetlerin pek çoğunda başarılı olmuş, gönlü de hâlâ mücadeleci ateşle dolu ama partiden uzaklaşmış arkadaşımız, ağabeyimiz mevcuttur. İlk yazımda (YMM’den MP’ye Düşünceler, Eleştiriler) belirttiğim toparlanmayı bir sağlayabilsek meselenin finans yönü bizim için sorun olmaz. Dilerim bu toparlanma, yeniden milli mücadeleyi canlandırma mümkün olur da yarın huzur-u mahşerde “Biliyordunuz da ne yaptınız ya da neden yapamadınız?” sorusuna muhatap olmayız.
Saygı ve sevgilerimle.
Tevfik Yaşar Tekeli
3 yorum:
Sayın Tekeli,
Ticari faaliyetlerde esas sorun bence merkeziyetçilikten ziyade kurumsallaşılamaması ve profesyonelce yapılamaması. Emanet sistemiyle sürekli kişilerin üzerinde ticari faaliyet yanlıştı. Üzülerek söylüyorumki teşilatın mallarını ne yazıkki bazı arkadaşlar süre içinde kendi malları gibi gördüler ve emanete sahip çıkamadılar. Önümüzde Salebe örneği varken kim zenginleştiyse teşkilattan uzaklaştı. Arkadaşlarımızın çoğu gerekli ihlası gösteremediler. Eleştiri yaparken bunu da görmezden gelemeyiz.
Saygılar
Y. Sayın
YMM hareketi hiç kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde inanılmaz fedakarlıklarla başladı ancak çok genç ve fakir olan insanlar herhangi bir rahle-i tedristen geçmedikleri için hayata dair derinlemesine bir bilgi birikimine sahip olmadıkları için teoride mükemmel eğitim alıp bol bol konuşan insanlar pratikte hayatın zor ve ağır şartlarında Sünnetullahı,hakkı hukuku uygulayamadıkları için sonuç hüsran oldu.İyi yada kötü niyet okuyuculuğu yapmadan sadece durum tespiti yapıp 5N1K sorusunun cevabını vermemiz lazım.
1-Topluluk adına Matbaa alındı işletilemedi ve Özelleşti.
2-Topluluk adına Çiftlik kuruldu ve Özelleşti.
3-Topluluk adına Pınar-Gerçek Dergileri çıkarıldı ve Özelleşti.
4-Topluluk adına Kitapevleri açıldı ve Özelleşti.
5-Topluluk adına Yurtlar ve Vakıf açıldı ortadan kayboldu.
6-Topluluk adı kullanılarak Safir-Arsa Kooperatifleri oluşturuldu.Ağalar köşeyi dönerken üyelerin tüm birikimleri uçuruldu...
Demekki Komunizmle Mücadele serüveni ile başlayan süreçte,Kollektif-cemaat argümanlarıyla oluşturulan oluşumlar ,çok başarılı liberalist bir mantalite ile Özelleşivermişti...
Nasılki müslüman olmak için herhangi bir tarikate,Cemaate,Mezhebe bağlı olmak şart değilse aynı şekilde müslüman olmakiçin hâla Mücadeleci olmak ta şart değil.YMM hüzünlü bir Tarih.İbn-i Haldun dediği gibi; doğdu,hızlı yaşadı ve genç öldü...Okuyup anlatınca sadece gözlerimiz dolar ancak yeni nesil evlatlarımızı kurtarmaya asla yetmez.Eski yeni tüm arkadaşlar çocuklarına bir baksınlar.Çocukları haham sakallı mı?Kızlarının başı açık kot pantolonlu mu?Çocukları Tarkan mı dinliyor?Halbuki en büyük ve en değerli DEVLET benim.Kalbim-gönlüm ve ailem eğer bunlar öksüz ve yetimse ,batsın bu dünya!!!Allah tan başkasına kulluk devri kapanmıştır... O.Öztürk.
Buradaki yazı ve yorumları okuma fırsatını yeni buldum. Özellikle Mücadele Birliği'nin dağılma sürecinde yapılan yanlışlıklar konusundaki tespitlere katılmakla birlikte; asıl sebebin bunlar olmadığını buradan bu davaya gönül vermiş arkadaşlarıma hatırlatayım istedim. En azından bundan sonra bu türden faaliyete girecek gençlerin, aynı hataya düşmemesi açısından bu hatırlatmayı vicdani bir görev addediyorum.
Konuyu uzatmadan 2 maddede özetleyeceğim hususların en azından Mücadeleci entelektüelin yeniden düşünmesi için tartışmaya açmak istiyorum.
1-Mücadele Birliği, "tez" olarak kuruldu. Her bildirisi, her söylemi bu ülkede gündem belirliyordu. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 12 Mart sonrasında "antitez" haline dönüştürüldü mü, dönüştürülmedi mi?
2-Mücadele Birliği "inkılâpçı" idi. Sonradan "ıslahatçı"lığa nasıl ve kimler tarafından fit edildi?
Bu sorular duygusallıktan uzak bir çerçeve içinde cevaplandırıldığı takdirde, düğüm çözülmüş olacaktır.
Baki selam ve sevgilerimle.
Tahir Yüksel
Yorum Gönder